Yeni Şafak Gazetesi yazarı Ali Nur Kutlu, Suriye’deki İran birliklerinin isimlerini kaleme alıp çok dikkat çekici bir İran analizi yaptı.
Suriye’de Esad rejiminin yanında, muhaliflere karşı savaşan İranlı askerlerin, askeri birliklerine verdiği isimleri Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinde paylaşan Ali Nur Kutlu, dikkat çekici bir İran analizi yaparak, Ehlibeyt adına Müslümanların öldürüldüğünü yazdı…
İşte Kutlu’nun o yazısı;
İmam Hüseyin Taburu, Ali İbn-i Ali Talip Taburu, Fatimiye Tümeni, Zeynebiye Tümeni, Mehdi Birliği, Ensar el Mehdi Gücü, Kudüs Gücü…
Bunlar nedir biliyor musunuz? Suriye’de Esad rejiminin yanında, muhaliflere karşı savaşan İranlı askerlerin, askeri birliklerine verdiği isimler. Bayrakları, flamaları, rozetleri, amblemleri var. Hepsi Peygamber Efendimiz’in (sav) ailesi, Ehlibeyt üyelerinin bir adını yaşıyor. Müslüman öldürürken bu isimleri haykırıyorlar.
Ehlibeyt adına Müslüman öldürmek
Bu birlikteki insanları nasıl motive ettiklerini biliyorum: “İmam Hüseyin aşkına, O’nun intikamını almak için, Yezid Ordusu’na karşı, Hz. Hüseyin’in başını kesenlere karşı, İmam Mehdi adına…” Böyle devam edip gider motivasyon sloganları. Bu sloganları atarken öldürdüklerinin tamamı Sünni Müslümanlar.
Ehlibeyt adına öldürme hakkını kendilerinde görüyorlar. Ehlibeyt’i kendi ipotekli malları gibi görüyorlar haşa. Bir Sünni Müslüman’ın Hz. Ali’yi sevmesi, Hz. Hüseyin’e ağlaması, Hz. Fatıma’nın, Hz. Zeyneb’in hatırlarını yaşatması onlara tuhaf geliyor. Oysa Türkiye’de Ehlibeyt isimleri, en az İran’daki kadar yaygındır ama bilmek istemezler.
Meseleye mezhepçi yaklaşmak
Biliyorum, çok mezhepçi ve ayrıştırıcı bir bakış açıcısıyla olayı değerlendirdiğimi düşünenler olacaktır. Özellikle İran’a sempatiyle bakanların buna tepki göstereceğini biliyorum. Bu satırları yazanın bir zamanlar İran Devrimi için onlarca makale yazdığını, devrimi gönülden desteklediğini bilseler böyle düşünmezlerdi. Hele hele mezhep taassubuna en sert tepkiyi veren insanlardan biri olarak, bu yazıyı yazarken içimin rahat olduğunu bilmelisiniz.
Söylemek istediğim, Ehlibeyt adına öldüren İran’ın aslında mezhep çatışmasını körükleyen davranışlardan sadece biridir, Ehlibeyt adını taşıyan askeri birlikler. Bugün Yemen, Irak, Bahreyn, Pakistan, Afganistan, Tacikistan Birleşik Arap Emirlikleri’nde Şii politikalarını en sert ve cüretkar şekilde uygulayarak İslam birliğini dinamitlemeye devam ediyor maalesef.
Ehlibeyt adına mı, Pers hayali adına mı?
Neden İran, dünyada bir tane bile Sünni halk ve iktidarla dost değildir acaba? Rusya, Çin, ABD ile ittifaklar kurarken neden Sünnilere bu kadar mesafeli? Bu soruyu kendilerine sormuş olabilirler mi bilmiyorum.
Aslında benim iddiam, İran’ın tüm politikalarını ve savaşlarını Ehlibeyt adına yapmadığıdır. Hatta “İslam Cumhuriyeti” olmasına rağmen adı, İslam adına da yapmıyor tüm bunları. İran, Pers İmparatorluğu hayali ile tüm politikalarını ve davranışlarını hayata geçiriyor şu anda. Yayılmacı, işgalci, farklılıkları yok edici, ikircikli, yalan ve aldatma üzerine kurulu bir siyasetin 21. Yüzyıl versiyonunu izliyoruz. Ehlibeyt ve İslam, İran’ın bu politik emellerinin sadece malzemesi yapılmıştır. Ne şaşırtıcıdır ki, İran tarihindeki savaşların tümü Müslüman ülkelerledir. Hiçbir zaman İslam düşmanı ülkelerle savaşmamıştır. Yanılıyorsam biri hatırlatsın.
Acı, ağır ancak, bir zamanlar İran’ın ideal bir İslam devleti olacağına inan biri olarak benim geldiğim son nokta budur.
Buradan IŞİD ve Suud’un Vahhabi politikalarına doğru zihni kayanlara söyleyeyim hemen: Sünni olduğunu söyleyen ve Şii düşmanlığı yapan IŞİD, İran’dan daha çok tehlikeli ve İran’dan daha çok zarar vermiştir İslam’a. Hz. Peygamber Efendimiz’in mührünü karanlık emellerine ve bayraklarına alet ederek aziz hatırasına da ihanet etmişlerdir. Kimse IŞİD’in İslam ve Sünnilik adına savaştığını iddia etmesin, gülünç olur.
Türkiye’nin İslam anlayışı yaygınlaşmalı
İran’ı dengeliyorum diye, tüm İslam ülkelerine Vahhabilik ve Selefilik ihraç eden Suudi Arabistan da aynı yanlışı yapan, sarkacın diğer ucudur. İslam’ın evrensel bir anlayışla gelişmesinin önündeki engel iki ülke, İran ve Suudi Arabistan’dır. Ancak yeni Kral Selman’ın, farklı bir politika izleyeceğine dair kuvvetli işaretler olduğunu ve ümitvar olduğumu da buraya not edeyim. Ayrıca İran’da ümmetçi olan, yayılmacı Pers anlayışına karşı çıkan, İmam Humeyni çizgisine yakın insanların var olduğunu da bilelim.
Tüm bu nedenlerledir ki, Türkiye’nin İslam anlayışı ve mezheplere yaklaşımı hayati önem taşıyor. Türkiye’de ne Şii, ne Sünni, ne de başka bir mezhebe düşmanlık görürsünüz. Ne Ehlibeyt adına, ne de Sünnilik adına Müslümanları öldürmekten yanayız. Bir zamanlar İran ve Suudi Arabistan’la aynı düzeyde dostluk kurabilen nadir ülkelerdendir Türkiye.
Din anlayışı evrensel, kuşatıcı, ümmetçi ve aşırılıktan uzaktır. İslam dünyasının da bu anlayışa çok ihtiyacı var.